Temelelektronik.info

Bilgiler > Osmanlıda Afyon ve Esrar



Osmanlıda Afyon ve Esrar

osmanlı döneminde keyif verici maddelerin kullanımı oldukça yaygındı. bu maddelerin başında esrar ve afyon geliyordu. bu dönemde afyona "tiryâk", afyonu kullanana ise "tiryâki" denirdi. istanbul’da esnâf-ı bengciyan adı verilen keyif verici maddeler satan tüccarlar bulunuyordu. bunlar süleymaniye semtindeki tiryâkiler çarşısı’nda yer alan dükkânlarda şurup, macun, levha gibi kafa yapıcı ürünler hazırlayıp tiryâkilere satıyorlardı.

dersaadet halkının yüzde sekseninin afyon kullandığı, cami ve tekkelerde bulundukları zamanlarda bile ceplerinde taşıdıkları kutulardan macun halinde yuvarlanmış "gıda" olarak tabir ettikleri afyonu çıkarıp kullandıkları ve afyon kullanımında tam bir serbestlik olduğu bilinmektedir. öyle ki, bazı anadolu kentlerinde içine afyon ya da buna benzer maddeler konan ürünlerin satışı önemli bir gelir kaynağı idi.

18. yüzyılda afyon üretimi öyle bir noktaya geldi ki afyon gibi maddelerin ihracatı yapılmaya başlandı. bu dönemde afyonun ekimi, yetiştirilmesi ve hasadı konusunda halkı aydınlatmaya yönelik zirâî bilgilere dayalı el broşürleri dahi basılmıştır.

istanbul’da afyon tiryâkilerinin pek çoğu süleymaniye camii karşısında ve medresenin altında bulunan sıra kahvehanelere giderlerdi. her biri ancak on beş kişi alabilen bu kahvehaneler her gün ağzına kadar tiryâkilerle dolardı. 17. yüzyılın başlarından tanzimat'a kadar geçen süre içinde istanbul’da afyon kullanmayan ilmiye mensubu hemen hemen yok gibiydi.

evliya çelebi, afyonkarahisar’da sadece esnafın değil kadınların da afyon kullandıklarını şaşkınlıkla ifade etmiş ve afyonkarahisarlı erkeklerin kendileri gibi afyon içen karılarına katlanamadıkları için kahvehanelerde vakit geçirmeye başladıklarını, stoklarını da civar bölgelerden temin ettiklerini belirtmiştir.

ıv. murad’dan önce hiçbir padişah, keyif verici maddelerin karşısında olmaya cesaret edememiştir. fakat ıv. murad, fazla dozda alındığı takdirde bu maddenin insanı sarhoş ettiğini öğrenince afyonu bütün tebaasına yasak ettirmiştir. ilk kurbanı ise hekimbaşı emir çelebi olur. ıv. murad'ın bağdat seferi sırasında yanında olan emir çelebi, cebinde taşıdığı afyon macununu gizli gizli kullanmakta idi. bu durum padişaha bildirilmiş ve padişah da emir çelebinin elbisesinin altında sakladığı afyon macunun bularak hepsini yedirtmiş. o günün akşamı emir çelebi komaya girerek ölmüştür.

ıv. murad’ın ölümünden sonra afyon kullanımı iyice yayılmaya başlamıştır. afyona mercimekten daha küçük bir miktarla başlanır, yavaş yavaş iri fındık büyüklüğüne kadar yükseltilirmiş. zamanla birkaç misline çıkaran, bu kadar afyonla bile yetinemediği için içine "ak sülümen" denen zehri koymaya mecbur olan tiryâkiler de varmış.

afyonun tütünle karıştırılarak nargileyle de içildiği, akşamdan suda bekletilerek sıvı halde de içildiği görülmüştür. ayrıca kahvehanelerde tiryâki müşterilere, kahveden evvel bir fincan afyon şurubu vermek adettenmiş.

osmanlı'da bir afyon tiryakisinin günlük yaşamını şöyle anlatılır:

"tiryakiler, afyonun kötü tesiriyle en ufak bir gürültü ve şamatadan ürküp telaşa düştükleri için afyon kahvelerinde son derece sessiz ve sakin oturulur, her türlü hareketten kaçınılırdı. süleymaniye’deki tiryaki çarşısı halkı gece ikilere kadar bu kahvehanelerde otururdu. evi uzak olduğundan erken gitmeye mecbur kalanlar, arkalarında ufak zembil ve ellerinde bir değnekle gözleri uyur gibi, benizleri soluk, sesleri kısık, düşkün bir halde, kızgın ve öfkeli bir tavırla kahvehaneden çıkarlardı. uzun bir yolu olan fakat bu müddet zarfında da afyonsuz ve kahvesiz duramayan tiryakiler, tenhada münasip bir köşe bulup zembilini indirir, zembiline koymuş olduğu ufak tahta parçaları, kuru yaprak ve çırayla bir ateş yakar, yine zembilinden cezve ve fincanını çıkarıp kahve pişirir, kahve ile birlikte afyon yutar, keyfini yeniler sonra da yine güçlükle yoluna devam ederdi."

ramazan aylarında ayyaşlar, iftarda şarap yerine afyon şurubu (ber) içerlerdi. afyon tiryâkileri ise afyonu macun haline getirir ve bu macunu iki üç kat kâğıda sararak sahurda yutarlardı. böylece kâğıt, mide öz suyunda eriyince macun midede dağılır ve birkaç saatliğine keyifleri devam ederdi. ancak bu planın yolunda gitmediği, afyon kâğıdının zor parçalandığı yahut kana karışması geciktiği durumlarda tiryâki, krizlere girer ve dış dünyadan âdeta kopuverirdi. konuşulan veya yapılan şeye uygun karşılık verilmeyen, anlama ve algılamada geciken durumlarda "daha afyonu patlamamış" deyiminin kullanılması da bundandır.

afyon tiryâkiliğinin endişe verici şekilde yayılmasının ardından hükümet 1723’te şeyhülislâmdan fetva alıp afyon tiryakiliğini yasak ilan etmeye mecbur kalmıştır. ne kadar afyon tiryâkisi varsa hepsi değişik yerlere sürülmüştür.

osmanlı devleti döneminde en çok kullanılan uyuşturucuların bir diğeri de esrardır. zaman zaman yasaklanmış ve kullananların idamı için çeşitli fetvalar alınmışsa da elde edilmesi ve kullanılması hiçbir zaman tam olarak önlenememiştir. 17. ve 18. yüzyıllarda esrar kullanımı bir hayli artmış ve devrin ileri gelenleri tarafından da gizlice kullanılmıştır.

osmanlılar döneminde esrara değişik isimler verilmiştir. halk arasında "maslak" diye adlandırılan esrarın bunun dışında "keyf, fino, gonca, sarı kız, kaynar, antin, yunan, duman, gubâr, paspâl, hanteri, kabza, hurde, diş, hindi baba, dalga, haşi, zâbıt duymaz, nefes, kırma, hûd, yuf, dem, dûd-ı siyâh, karabiber, fülfül" gibi isimleri de vardır.

esrar içmeye mahsus yerler açılmış ve sayıları oldukça çoğalmışsa da bunlar kahvehaneler gibi her yerde olmayıp, serbest de değildi. esrarkeşler arasında esrar kahvelerine "tekke" denilmektedir. esrarkeşler daha çok aksaray’ın tenha yerlerinde ve tahtakale’de bulunurlardı. esrar genellikle nargile ile içilirdi. esrara mahsus nargileler bulunmaktaydı. nargilenin gövdesi hindistan cevizinden olur, marpucu yerine de yarım arşın uzunluğunda bir kamış takılırdı. nargile yere konulur, kamış elde tutularak içilir, birkaç nefes çeken adam yanındakine verir ve bu döngü sırayla devam ederdi.

kaynaklarda o dönemin esrarkeş meclisi şöyle anlatılır: "ateşle! komutuyla mekân sahibi nevaleyi hazırlar. nargile yani kabak, ocakçı tarafından ince nefesle çekilerek alıştırılır. iyice yandıktan sonra tam bir nefes çekilir ve nargile takdim edilir. mecliste bulunanlara sıra ile ocakçı tarafından dolaştırılır."

osmanlılarda esrar sarhoşlarına "hayran" denilirdi. hayran olanlar uyuşturucunun verdiği rehâvet ile donuk donuk sanki görmüyormuş, görse de farkına varmıyormuş gibi bakarlardı. esrar içenler yüksek sesle gülmeye başlar, kendi kendine bir sürü anlamsız sözler söyler, arada bir sebepsiz hiddet fırtınalarına kapılır ve gülünç duruma düşerlerdi.

esrarkeş takımı arasında afyon tiryâkisi efendi insanlar bulunmazdı. esrarkeşler serseri, harabati ve işsiz takımından olduklarından esrar kahvesi kapandıktan sonra istanbul’un çeşitli yerlerinde sokak ortalarında düşüp kalır, cami avlularında sızarlardı. dr. mongeri, 1860 yıllarında istanbul’da görülen akıl hastalıklarının en büyük sebebinin esrar olduğunu açıkça dile getirmiştir.

esrarkeşlerin nazarında paranın, hayatın, dünyanın hiçbir ehemmiyeti yoktur. bunlar için hayat, esrardan sonra başlar. yegâne düşünceleri esrar tedarik etmektir. esrarkeşlerin baş ve şehâdet parmaklarının ortaları esrar kırmaktan çürümüştür. esrar kırmak için tırnaklarının uygun yerlerini kesmezler, esrar bulamadıkları zaman tırnaklarının arasında kalan parçalara ulaşmak için tırnaklarını kesip içerlerdi.

esrarkeşlerin hayatı altı basamaklı merdivene benzetilir:

1. basamak: neşe
2. basamak: zafiyet
3.basamak: kayıtsızlık
4. basamak: sefâlet
5. basamak: hastane
6. basamak: mezar

osmanlı dönemindeki bâtınî tarikatlarından olan abdallar da esrar düşkünüdür. öyle ki esrar, abdallara has olarak kabul edilir. âbdalların büyük pirlerinden islâm baba, esrar içme sebeplerini hz. âdem'e dayandırarak şöyle açıklar: 

“hazreti âdem, ölmeyecek kadar yiyip içmek için esrar tüketirdi. biz dâhi ona tâbi oluruz. ve dahi âlemler içre seyahat ile her köşeyi seyrân ettiren esrâra hayran oluruz. ey bilenler, siz de bizim gibi esrar ile gamlı dünyanın kederlerini unutup gerçekliğini öğrenme yolunda arif kişiler olasınız"

osmanlıların son zamanlarında ‘menâkıb-ı mükeyyifât-ı alem’ türünde birtakım el yazması, taş basması, resimli, resimsiz kitaplar neşredilmiştir. bu tür eserler, osmanlı döneminde kullanılan keyif verici maddelerin edebiyata dahi sirayet ettiğinin en büyük göstergesidir. öyle ki eserlerde; afyon, esrar, ber, arak ve şarap insan suretine bürünerek bir masa etrafında toplantı yapar ve birbirleri ile atışarak kendi üstünlüklerini ispat etmeye çalışırlardı. teşhis ve intak sanatı üzerine kurulmuş bu eserler, dönemin sosyal ortamı hakkında da oldukça önemli bilgiler vermektedir.


sonraki bilgi:      Google Arama Parametreleri

önceki bilgi:       1880-1908 aralığında istanbul gündelik hayatı

 
 

Bu sayfaya 268  defa bakıldı


Bu internet sitesi kar amacı gütmemektedir. Bu içeriğin siteden kaldırılmasını istiyorsanız alttaki butonu kullanarak içeriğin kaldırılması için istekte bulunabilirsiniz.