Temelelektronik.info

Bilgiler > Karşı madde, görelilik, ortak bilinç vs hakkında çok sayıdı varsayım



Karşı madde, görelilik, ortak bilinç vs hakkında çok sayıdı varsayım

1) zaman, insanoğlunun tanımladığı bir şey. sezyum metalindeki atomun 9.192.631.770 defa titreşmesine(frekansına), insanoğlu 1 saniye demiş.

2) pek çok kişiye göre zaman herkes ve her yer için aynıydı ama einstein bunun doğru olmayabileceğini keşfetti. zaman değil, zamanlar vardı.

3) einstein’ın genel görelilik kuramına göre evren 3 boyutlu değil, 4 boyutlu idi ve 4.boyut zamandı. böylece “uzay-zaman” dokusu tanımlandı.

4) evrendeki her kütle ve enerji parçası bu dokuyu büker. bu dokuyu bir çarşaf gibi düşünün, ortasına konulan bir top çarşafı bükecektir.

5)bükülen çarşaf, aslında kütleçekimi(yerçekimi). çarşaf da uzay-zamanın kendisi. yani topun çarşafı bükmesi, kütleçekimin zamanı bükmesi.

6) kütleçekiminin büyük olduğu yerlerde zaman daha yavaş geçer. bunu dünyada da görüyoruz ama etkileri çok az olduğu için hissetmiyoruz.

7) mesela bir gökdelenin tepesinde yaşayan kişi, altta yaşayan kişiye göre yerçekiminden daha az etkileneceği için daha hızlı yaşlanır.

8) dünya’da çok büyük kütleli bir şey yok ama uzayda var: karadelikler. karadeliklerin kütleçekim gücü devasa boyutlarda.

9)bir karadeliğin etrafında bir kaç yıl tur atabilseydik, zaman burada yavaş geçeceğinden dünya’ya döndüğümüzde belki 50 yıl geçmiş olacaktı.

10) geleceğe yolculuğun ilk yolu bir karadeliğe gitmek ama bugünkü teknolojiyle imkansız. belki uzun yıllar sonra mümkün olabilecek.

11)geleceğe seyahat etmek için bir karadeliğin yanına gitmek gerekmiyor, bir yol daha var. o da einstein’ın özel görelilik kuramına dayanıyor.

12)bu kurama göre zaman mutlak değildir, hareketten etkilenir. bir cismin hızı ne kadar çok artarsa, zaman onun için daha yavaş akmaya başlar.

13)1971’de bir deney yapıldı. 2 atomik saatten biri yerde kaldı, diğeri bir jet uçağına konuldu. uçak indikten sonra saatler karşılaştırıldı

14)uçaktaki saat, yerdeki saate göre farklıydı. aradaki fark, saniyenin bir kaç milyarda biriydi ama einstein’ın teorisi ispatlanmıştı.

15)peki bunu neden günlük hayatımızda görmüyoruz derseniz, bunun etkisi bizim algılayamayacağımız kadar küçük. ancak bu etki var ve gerçek.

16)mesela sürekli seyahat edenler için zaman daha yavaş geçeceğinden, daha geç yaşlanırlar. “hızlı yaşa geç öl” sözü, bilimsel açıdan doğru :)

17)ışık hızına ne kadar yaklaşırsanız, zaman o kadar yavaşlar. varsayalım ki, ikiziniz var ve siz ışık hızına yakın bir hızla uzaya gittiniz

18)bir müddet sonra döndüğünüzde artık ikizinizle aynı yaşta olmayacaksınız, ikiziniz çok daha yaşlanmış olacak (ikizler paradoksu).

19)özetlersek, geleceğe gitmek için büyük kütleli cisimlerin yanına gitmekten başka bir diğer yol, ışık hızına yakın hızlarda seyahat etmek.

20)insanoğlunun bugüne kadar yaptığı en süratli uzay aracı 2018’de fırlatılacak olan spp. bunun hızı 200km/saniye. ışık hızı ise 300.000km/sn.

21) ışık hızının %0,067 (%1 dahi değil) mertebesinde bir hıza ancak çıkabildik. yani geleceğe seyahat için teknolojimiz henüz yeterli değil.

22) geçmişe yolculuk mümkün mü? sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim, kuantum fiziğine göre mümkün ama bir takım sorunlar var.

23) önce şunu hatırlatalım. 3 boyutlu değil, 4 boyutlu bir evrende yaşıyoruz. bu 4.boyut zaman ve evrende "uzay-zaman" dokusu var.

24)zamanın uzaydan ayrı olmaması bizi ilginç bir sonuca götürüyor: geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir yanılsamadan ibaret.

25)yani geçmiş, şimdi ve gelecek hep var (kader) ve evren, sandığımızın aksine maddi değil, sanal (holografik) bir yapıdan ibaret.

26) bizim zaman dediğimiz şey, aslında bu sanal yapıdaki “an”ların bir araya gelmesinden oluşuyor.

27)doğumunuzdan bu yazıyı okuduğunuz şimdi “anı”na ve ölümünüze kadarki tüm “an”ların bir fotoğraf karesi olduğunu ve dizildiğini varsayın.

28)benzer şekilde herkesin aynı “an dilimi”nde olduğunu düşünün ve bu "an dilimleri"nin sıralandığını göz önüne getirin.

29) biraz önceki "an diliminde" ben tweet yazarken, siz okuyordunuz, başkası çay içiyordu veya tv izliyordu ama herkes aynı "an"daydı.

30)ancak dünya’da hissetmesek de herkesin “an”ı aynı değil, çünkü bazıları hareket halinde ve zaman hareketten etkileniyor(10-21 arasına bkz).

31)düşünün ki, uzayda biri var ve onunla aynı “an dilimi”ndeyiz. biz dururken, uzaydaki yürümeye başlarsa artık "an"larımız aynı olmayacak

32)o yürüdüğü için zaman ona göre daha yavaş geçecek ve kendi an diliminden bize baktığında, bizim belki 40 yıl önceki halimizi görecek

33) geçmişteki bir an dilimine nasıl gideceğiz? farklı teoriler var, en meşhuru “solucan delikleri” şurada yazmıştım

34)varlığı henüz kanıtlanmamış solucan deliklerinden geçmek, pratikte çok zor. bunu engelleyen, geçmişe gitmeyi önleyen bir şey var: entropi

35)geçmişe gitmek için farklı yollar öneren teoriler var, detaya girmeyeceğim ama sonuçlarından bahsedeceğim. teorimiz karedelikler olsun.

36)bu teoriye göre karadeliklerin tam ortasında uzay-zamanda bir kırılma olur. bu noktadan girersek, uzayın başka bir bölgesine çıkabiliriz.

37)bir dağın tepesini aşmak yerine, içindeki tünelden (solucan delikleri) geçip, uzaklara çıkmak gibi. sorun tüneli geçtikten sonra başlıyor

38)diyelim ki, tünelden(solucan deliğinden) geçerek geçmişe gittik ve senaryo bu ya, çocuk yaştaki dedemizi öldürdük.o zaman bize ne olacak?

39)dedemiz öldüğüne göre, babamız ve dolayısıyla biz hiç doğmamış olacağız ama oradayız ve az önce bir cinayet işledik? (dede paradoksu)

40)bu paradoksu çözmek için 3 öneri var.ilkine göre dedemizi öldürdüğümüzde olan bitenle bağlantısı olmayan paralel bir evrene geçmiş oluruz

41)artık zaman yolculuğuna başlanan evren ile gelinen evren tamamen farklıdır (paralel evrenler teorisi) ve paradoks çözülmüştür

42) 2.öneri hawking’den geldi. neden-sonuç ilişkisi tehlikeye girerse, dünya’da garip bir şey devreye girecek ve bu olay engellenecek

43)son teori ise isteseniz de bunu yapamayacağınızı, mesela silahın patlamayacağını, dedenizi hiç göremeyeceğinizi vs. söyler.

44)peki bu paradoksun bir şekilde çözüldüğünü varsayalım, fiziğe göre geriye gitmek de mümkün dedik, neden bunu günlük hayatta görmüyoruz?

45)mesela neden kırılan bir bardağın eski haline geldiğini ya da bardaktan yere dökülen suyun bardağa tekrar girdiğini görmüyoruz?

46)biz hep zamanı tek yönlü olarak, ileriye doğru akıyor gibi algılıyoruz. günler geçiyor, çocukluğumuz geride kaldı, yaşlanıyoruz.

47)sadece insanlar için değil, yaşayan tüm canlılar, hatta cansızlar için de durum aynı. meyve çürüyor, elbisemiz eskiyor, dünya kirleniyor.

48)her şey ama her şey düzenden düzensizliğe, kaosa doğru gidiyor. hiç bir şey ilk başladığı gibi değil. biz de öyle, evren de.

49)bu sürecin bilimsel adı "evrenin en önemli yasası olarak bilinen entropi". bu yasaya göre evrendeki her şey düzenden düzensizliğe gider

50)düzenden kaosa giden bu süreç tek yönlü, yani entropi sürekli artar. entropinin maksimum olması, o şeyin yok olması demektir.

51)insanın entropisinin maksimuma ulaşması ölmesi demek, büyük patlamadan sonra sürekli genişleyen evrenin maksimuma ulaşması ise kıyamet.

52)kuantum fiziği bizim geçmişe gitmemize izin verirken, bir başka yasa buna engel oluyor. bu durumda zamanda seyahat etmek mümkün değil mi?

53)zaman yolculuğuna hep astrofizik(makro) açısından baktık, olayı daha iyi anlayabilmek için kuantum(mikro) seviyesine inmek gerekiyor

54)öncelikle şunu belirtelim; kuantum büyülü bir dünyadır. matrix’de neo’nun kırmızı hapı alıp, harikalar dünyasına gitmeyi kabul etmesidir

55)bu dünya, büyülü olduğu kadar bildiğimiz gerçeklerle terstir, aklın kabul etmeyeceği şeyleri ileri sürer ama fiziki dünya kadar gerçektir

56)kuantumdan kastın ne olduğuyla başlayalım. insanoğlu 20.yy'a kadar maddenin temel taşı olarak atomu görüyor ve bölünemeyeceğini söylüyordu

57)zaman geçtikçe atomun bölünebildiği üstelik elektron, nötron ve proton olarak bilinen yapısının daha alt parçacıklardan oluştuğu anlaşıldı.

58)bu parçacıklarlardan foton(ışık) ile bir deney yapıldı. ortasında 2 yarık olan bir yere fırlatıldığında, aynı anda 2 yarıktan da geçmişti

59)eğer ışık sadece parçacıksa(küçük bilye ise), aynı anda 2 yarıktan geçemezdi ama burada ikisinden aynı anda geçmişti, bir su dalgası gibi.

60)deneyin detayına gitmeyeceğim ama şu anlaşıldı: ışık hem dalga hem de parçacık gibi davranıyordu. üstelik bu deney defalarca tekrarlandı.

61)ancak deney esnasında ilginç bir şey oldu. deneyi yakından takip için bir cihaz konulduğunda, ışık sanki bunu anlamış ve parçacık olmuştu.

62)düşünsenize, aynı anda hem parçacık, hem de dalga olan bir şey var. siz baktığınızda bir anda durumu değişiyor, sanki izlendiğini anlıyor.

63)deneyi izleyen biri, sadece deneye bakarak durumun değişmesine neden oluyordu. bu akıl almaz gelişme maddenin sorgulanmasına yol açtı.

64) bu deney yapılmadan yıllar önce, "ormanda düşen bir ağaç, kimse yoksa ses çıkarmayacaktır" deniliyordu, bu iddia yeniden gündeme geldi.

65) einstein bu konuda çok şüpheciydi ve şöyle kuşkulu ve imalı bir soru sordu: “ay’ın sadece ona baktığında var olduğuna inanıyor musun?”.

66) einstein'ın böyle düşünmesi için bir nedeni vardı, çünkü böyle bir şeyin olabilmesi için her şeyin etkileşim içinde olması gerekiyordu.

67) kuantum konusunda farklı bir anlayışa sahip olan einstein, çıkan sonuçları kabul etmiyor ve etkileşimin olmayacağını söylüyordu.

68)einstein'ın yanıldığı ölümünden sonra ortaya çıktı. bir yerde olan her yerdeydi, her yerde olan hiç bir yerde. üstelik ilginç bir bağla.

69)"ilginç bağı" açıklamadan önce yukarıda anlatılan deneyin sonuçlarını günlük hayattan örneklerle biraz daha belirgin hale getirelim.

70)şu anda bulunduğunuz yerde bir masa olsun.başınızı kaldırıp baktığınızda onu görüyorsunuz ama bakmadığınızda aslında 1'den fazla masa var

71) garip ama gerçek: birden fazla masa olup olmadığını hiç bilemeyeceksiniz, çünkü baktığınız anda sadece bir tane masa göreceksiniz.

72)bir örnek daha verelim. bursalılar bilir, somuncu baba diye bir zat vardır ve ona atfedilen bir hikaye. gerçek ya da değil, önemli değil.

73)hikayeye göre somuncu baba, bir cuma günü hutbe verir. çıkışta halk elini öpmek için 3 ayrı kapıya gider. hepsi de elini öptüğünü söyler.

74)deneye tekrar dönersek; bakmadığınız anda olasılık dalgaları, baktığınız anda ise deneyin parçacıkları olacak.

75)katı olarak bildiğimiz parçacık, dalga şeklinde her an binlerce yerde olacak ama baktığınızda o konumların birinde katı halde olacak!

76)ancak kuantumdaki asıl gariplik bundan sonra başlıyor, hani şu “ilginç bağ”. bu bağın var olma ihtimali için einstein “ürkütücü” demişti.

77)deneylerle ispatlanan olay şöyle: varsayalım ki, birbirinin her bakımdan aynı olan 2 bilyeden biri ankara’da, diğeri istanbul’da olsun

78) ankara’daki bilyeye bir şey yaptığınızda, istanbul'daki “anında” etkileniyor ve "anında" cevap veriyor. (mümkün olabilir mi?)

79) böyle bir şey nasıl olur? ya aralarında bir iletişim var ya da hala bağlılar, yani “dolanıklar” (kuantum dolanıklık teorisi)

80)şimdi bunu elektron seviyesine indirelim.“eş yaratılan” 2 elektrondan birini tutup, diğerini uzayda bir yere gönderelim. bunlar da dolanık.

81)birine bir şey yaptığımızda, diğeri “anında” tepki verecek. üstelik bu olay zamandan ve mekandan tamamen bağımsız...

82) büyük patlama (big bang) anında her şey "dolanık" olduğuna göre, demek ki her şey hala birbiriyle bağlantılı (kelebek etkisi?)

83) anlattığım şeyler çok uçuk kaçık ve uygulanamaz mı geldi? o zaman kuantum bilgisayarlarla tanışın, çünkü bu prensibe göre çalışıyorlar!

84)kuantum seviyesindeki gariplikler ve ardı ardına keşfedilen şeyler dolanıklık ile zirve yaptı. çünkü bu aynı zamanda "ışınlanma" demekti.

85)ışınlanmayı şimdilerde bilim kurgu filmlerinde ya da bir usta sihirbazın gösterisinde? görüyoruz ama geçmişi sandığımızdan çok daha eski.

86)incil’de bir vaiz olan filipus’un gazze’den, deniz kenarındaki bir başka şehir olan aşdot’a ışınlandığı ima edilir (işler 8:36-40)

87) kur’an’da ise yemen'deki belkıs’ın tahtının, kudüs’teki hz.süleyman'a göz kırpma "an"ında getirildiği anlatılır (neml, 27/38-40)

88)peki böyle bir şey nasıl mümkün? maddenin minik, sert bilardo toplarından meydana geldiğini söyleyen klasik fiziğe göre ışınlama imkansız.

89)üstelik bir maddeyi itmeden hareket etmez, madde birdenbire ortadan kaybolmaz ve başka bir yerde ortaya çıkmazdı. aksi de mümkün değildi!

90)ama kuantum, bizim için imkansız görünen şeylerin gerçek olduğu bir dünya ve ışınlanma da bu dünya içindeki gerçeklerden biri.

91)bununla ilgili ilk deney 1993’de yapıldı ve atom düzeyinde ışınlanma (daha doğrusu parçacığın içindeki bilgiyi ışınlama) gerçek oldu

92) bu deney insanoğlu için çok ama çok önemliydi, çünkü hep konuşulan, olabileceğine şüphe ile bakılan ışınlanma ispatlanmıştı.

93)akıllardaki ışınlanma ile engeller kalkınca deneylerin devamı geldi; atom altı parçacıklarla başlamıştı, atom ve atomlarla devam etti

94)şu anda insanoğlu dna moleküllerini ve basit virüsleri ışınlanmaya çalışıyor. yakın gelecekte bu da büyük ihtimalle gerçekleşecek.

95)peki insanların ışınlanması? buna daha çok zaman var, büyük ihtimalle bizler göremeyeceğiz, çünkü şuanki teknolojimiz henüz hazır değil!

96) ancak artık şunu biliyoruz: ışınlanma teorik değil, deneylerle kanıtlanmış bilimsel bir gerçek ve hem mikro hem de makro boyutta mümkün

97)önceki tweetlerde, maddenin küçük bilye gibi katı maddelerden değil, su dalgaları gibi enerji dalgalarından oluştuğunu yazmıştım

98)gördüğümüz ne varsa, biz dahil enerji dalgalarından oluşuyor ve bunlar birbirine geçmiş durumda. üstelik zamandan ve mekandan bağımsız

99)belki biraz garip ama aslında her şey bir şeyin içinde, bir şey her şeyin içinde. hiçbir şey kesin değil ama herşey mümkün.

100)einstein’ın bir sözü bu durumu anlatıyor: "matematik kesin olduğunda gerçeği yansıtmaz, gerçeği yansıttığında kesin değildir"

101)madem her şey birbiriyle alakalı(bkz: dolanıklık mesajları), yapılan küçük bir şeyin tüm her şeyi etkilemesi gerekir.

102)ilginçtir ama bu durumun farkına bir meteorolog vardı. yaptığı bir hava durumu simülasyonunda bir yerde 0.506127 yerine 0,506 yazmıştı

103)ortaya çıkan sonuç öncekilerden ciddi şekilde farklıydı, "binde bir" oranındaki bir hata tüm simülasyonun sonuçlarını değiştirmişti

104)başlangıçtaki çok ama çok küçük bir değişikliğin tüm her şeyi değiştirmesi nedeniyle, meteorolog bu etkiye “kelebek etkisi” ismini verdi

105)simülasyonu yapan meteorolog şöyle demişti: "amazon ormanları’nda bir kelebeğin kanat çırpması, abd’de fırtına kopmasına neden olabilir".

106)buna benzer bir şeyi çok uzun yıllar önce mevlana söylemiş: “bir sineğin kanadını oynatması, arş-ı rahman'ı titretir”.

107)fırtınaların nasıl başladığı bilinmediği için bu olayın gerçekten bir kelebeğin/sineğin kanat çırpmasıyla mı olduğu haliyle bilinmiyor

108)asıl anlatılmak istenen şey tüm her şey, kuantum seviyesinde etkileşim halinde ve küçük bir şeyin de etkisi hesaba katılmalıdır şeklinde

109)küçük şeyler, tüm her şeyin sonucunu değiştirebileceğinden, bir şeyin sonucunu tam ve kesin olarak bilmek mümkün değil (kaos teorisi).

110)mesela, düşen bir yaprağın nereye düşeceği düşme hızı, rüzgarın o “an”ki hızı vs gibi çok şeye bağlı ve yeri tam olarak bilmek imkansız

111)aklınıza biri gelince onun aramasını, kuantum dolanıklığına bağlayan, yani düşüncenin bile çok şeyi değiştireceğini söyleyen teoriler var.

112) ancak kelebek etkisinin özeti, tüm her şey birbiriyle bağlı ve etkileşim içinde olduğundan, hiçbir şey kesin değil ama her şey mümkün.

113)zaman yolculuğu flooduna konuyla ilgili başka bir gerçekle anti-madde ve devamında gelen anti-evren (farklı evrenler) ile devam edelim

114)ancak anti-madde konusu biraz uzun olduğu için 2 ayrı bölüm halinde yazacağım.

115)yaklaşık 90 yıl önce, kuantum mekaniğindeki bazı sorulara cevap arayan dirac isimli genç bir bilim adamı ilginç bir keşif yaptı.

116)atom çekirdeğinin etrafındaki "eksi" yüklü elektronun "artı" yüklü olanını bulmuştu. yer yerinden oynadı, çünkü böyle bir şey imkansızdı.

117)ama sonuçlar doğruydu. (-) yüklü elektronun, (+) yüklü "zıttının" olduğu ispatlanmıştı. buna anti-elektron anlamında pozitron denildi.

118)(-) yüklü elektonun zıttı varsa, (+) yüklü protonun da zıttı olmalıydı ve tahminler doğru çıktı,30 yıl sonra antiproton da keşfedilmişti.

119)akla daha büyük resim geldi. eğer atomaltı parçacıkların karşıtları varsa, atomların da karşıtı olmalıydı. denemek için hidrojen seçildi.

120)tahminler yine doğruydu: laboratuvar ortamında hidrojenin tamamen karşıtı olan anti-hidrojen üretilmişti, üstelik çok sayıda.

121)pozitronun keşfini yapan dirac, nobel ödülünü alırken şöyle demişti; “madem anti-elektron var, anti-madde, hatta anti-evren de olmalıdır”

122)ve arayışlar başladı. anti-madde, lab. ortamında üretiliyorsa, evrende bir yerlerde olmalıydı, benzer şekilde anti-evrenler de olmalıydı

123)anti-maddeyi 2.kısımda anlatacağım. anti-evrenler, yani "zıt ikiz evrenler" ile devam edelim. bunun için 2 teori ortaya atıldı.

124)ilki, bizdeki maddenin karşıtı olan anti-madde ile dolu bir evren, yani bizdeki herşeyin karşıtının olduğu bir yer olabileceği teorisi

125)bu evrende sadece yükler yerdeğiştirdiği için oradakiler bu durumu bilmiyorlar ama orada anti ikizlerimiz, anti şehirlerimiz vs var.

126)diğer teori, "ayna evren" teorisi. bu teoriye göre uzaklarda bir yerlerde dünyanın ikizi olan bir yer var ama dünya’nın aynası şeklinde.

127)yani kalpleri sağ tarafta, hemen herkesin solak olduğu bir yer ve buradakiler sağı solu değişmiş bir evrende olduklarını bilmiyorlar.

128)ancak ilerleyen zamanda her 2 teorinin de gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ispatlandı. üstelik ispatlar, nobel ödülüne layık görülmüştü.

129) anti-parçacık keşfinin asıl heyecan verici kısmı, anti-evrende değil, anti-madde kısmında yaşandı. çünkü buradaki sonuçlar çok ilginçti.

130)cern'de de uzun yıllardır çalışılan anti-madde konusu, uzay ve zaman yolculuğu için en büyük umutlardan biri.

131) anti-madde pek çok açıdan cazip ve ilginç, öyle ki dan brown’un melekler ve şeytanlar kitabı ile uzay yolu’ndaki atılgan’a konu oldu.

132) melekler ve şeytanlar’da suikastçilerin cern’den çaldığı bomba ile uzay yolu’nda atılgan’a enerji veren güç, anti-madde idi.

133) anti-maddeyi sıradışı yapan şey, deneyler esnasında keşfedilmişti. parçacık ile anti-parçacık yanyana geldiğinde ikisi de yok oluyordu.

134)ikisi yan yana geldiğinde, ikisi de kayboluyor ve enerji açığa çıkıyordu. tersi de geçerliydi, enerjiden madde ve anti-madde doğuyordu.

135)akıllara "büyük patlama" anı geldi. o anda, madde ve anti-madde eşit olmalıydı. ikisi yan yana geldiğinde patlama oldu diye düşünüldü.

136)diğer yandan, “biz yaşıyorsak, demek ki evrende madde miktarı, anti-maddeden daha fazla” denildi ama neden fazla olduğu hala çözülemedi.

137)evrende hala madde varsa, arta kalan anti-madde de olmalıydı. bu yüzden evrende doğal “anti-madde avı”na çıkıldı ama pek sonuç alınamadı.

138)ancak nispeten yakın zamanda uzayda “anti-madde çeşmeleri” bulundu, ayrıca gama ışınlarında ve yıldırımlarda anti-madde olduğu saptandı.

139)bu anti-maddeleri toplamak çok zor olduğu için, iş cern’e ve dünyadaki bir kaç büyük laboratuvara düştü ve anti-madde üretimine başlandı.

140)laboratuvarların anti-maddeye büyük ilgi göstermesinin bir nedeni vardı: madde-anti madde ikilisinden ortaya çıkan "devasa" enerji.

141)bir örnek vermek gerekirse, bir anti-maddenin içindeki enerji, normal roket yakıtındaki enerjiden "1 milyar kat" daha fazla!!!

142)bu da 4 miligram gibi çok az bir anti-madde ile bir kaç hafta içinde mars’a gitmek demek ya da daha fazlasıyla çok daha uzaklara...

143)bu yüzden avrupa’da cern, amerika’da fermilab laboratuvarları yıllardır anti-madde üretme üzerinde çalışıyor ancak büyük bir sorun var.

144)anti-madde, madde ile yan yana geldiğinde patladığı için, üretmek için çok çok özel sistemler gerekiyor, bu da fiyatı "aşırı" artıyor.

145)şu anda dünyadaki en pahalı şey ne elmas, ne de yakut. gram fiyatı 62,5 trilyon $ olan anti-madde!(fiyatı bi' daha okuyun)

146)zaman geçtikçe fiyatlar düşecek ama şimdiye kadar fermilab, yılda sadece 1,5 "nanogram" antimadde üretiyor, cern ise daha az.

147) 40 yıl içinde anti-madde üretiminin artması ve anti-madde kullanan roket motorlarının geliştirilmesi planlanıyor (nasa çoktan başladı).

148) bunlar gerçekleştiği takdirde, hem şu an hayal olan galaksiler arası yolculuk, hem de zaman yolculuğu gerçekleşmiş olacak

149)flooda karanlık madde/enerji ile devam edelim. bu konular doğrudan değil, dolaylı yoldan uzay/zaman yolculuğu ile ilgili ve çok soruluyor.

150)insanoğlu antik çağlardan beri evrenin boş olmadığını, göremediğimiz sıvılar/gazlarla kaplı olduğunu düşündü ve farklı isimler verdi.

151)bilim ilerleyip, teknoloji geliştikçe bu konudaki bilimsel çalışmalar arttı, ancak öne sürülen yeni teoriler/görüşler ciddiye alınmadı.

152)ancak 70’li yıllarda ilginç bir gözlem yapıldı. bir galaksinin etrafındaki bazı yıldızların olması gerekenden daha hızlı döndüğü görüldü.

153)hesaplar, simülasyonlar tekrarlandı ancak yıldızların dönme hızı, normalden daha fazlaydı. bir şey, "bir kuvvet" onları hızlandırıyordu.

154)bu kuvvetin ne olabileceğine dair fikir yoktu, çünkü görünürde hiç bir cisim yoktu. teleskoplar göstermiyor, sanki bir yerde saklanıyordu.

155) işin içinden çıkılamayınca bu cismin, ışık yaymayan, görünmeyen ancak kütle çekimi olan “karanlık bir madde” olabileceği öne sürüldü

156)teoriye göre, yıldızlar bu görünmez maddenin yanından geçerken kütle çekiminin etkisine kapılıyor ve böylece daha da hızlanıyorladı.

157)bilim kadını vera’nın nobel’e layık bu tespiti, uzun yıllar kabul görmedi, ta ki 10yıl önceye kadar. 2006’da ilk somut verilere ulaşıldı.

158)karanlık maddenin varlığı keşfedildikten sonra bu defa bilim insanları evreni yeniden modellediler, ancak hala eksik bir şeyler vardı.

159)tahmin ve hesaplara göre evrenin çok küçük bölümünü görebildiğimiz madde, biraz fazlasını göremediğimiz madde oluşturuyordu. geri kalan?

160)geri kalan eksik kısım için tekrar evrene bakıldı. evren sürekli genişliyordu, üstelik bu genişleme yavaşlamıyor, aksine hızlanıyordu.

161)evrenin giderek artan bir hızla genişlemesi akla şu soruyu getirdi: galaksileri hem dağılmadan tutan, hem de onları iten bir şey mi var?

162)bu sorunun cevabı, "galaksiler arasında elastik, görünmeyen bir ağ, bir enerji var" olarak verildi ve buna "karanlık enerji" denildi.

163)karanlık madde ile karanlık enerji arasında bir bağ var mı, henüz bilinmiyor. bunların nasıl olduğu, yapıları vs de bilinmiyor.

164)karanlık maddenin görünmeyen yıldızlar mı, yoksa moleküller hatta atomlar seviyesinde küçük şeyler mi olduğu da henüz anlaşılamadı.

165)ancak bilinen bir şey var: gördüğümüz her şey evrenin %5'ini oluşturuyor. geri kalanların %25'i karanlık madde, %70'i ise karanlık enerji.

166)zamanda yolculuk konusuna şimdiye kadar hem makro açıdan (einstein’ın izafiyet teorisi), hem de mikro açıdan (kuantum teorisi) baktık.

167)einstein’ın teorisi gezegenler, yıldızlar, karadelikler gibi dev boyuttaki şeylerin mekanizmasını açıklıyor ama kuantumu açıklayamıyordu.

168)kuantum teorisi de, atomaltı parçacıkların davranışlarını, tabuları yıkan bir anlayışla açıklıyor ama konu makroya geldiğinde duruyordu.

169)her 2 teori de ispatları yapılmış, bilim çevrelerince kabul görmüş çok önemli, devrim niteliğindeki teorilerdi ama sanki bir şey eksikti.

170)evreni tamamen kapsayan, her şeyin açıklamasını bilimsel olarak yapan, mikro ve makroyu birleştiren başka bir teoriye ihtiyaç vardı.

171)bu noktada karşımıza stephen hawking çıktı ve “herşeyin teorisi” olarak da bilinen m-teorisini ya da sicim(tel) teorisini geliştirdi.

172)hawking, bu teoriyle makro boyutu açıklayan einstein’in teorisi ile mikro boyutu açıklayan kuantum teorisini tek teoride birleştiriyordu.

173)bu teorinin özünde, atom altı parçacıkların nokta şeklinde maddesel değil, sürekli titreyen tel(sicim) gibi olduğu kabulü vardı.

174)buna göre, evrendeki istisnasız her şeyin özünde enerji vardı ve her şey hareket halinde, çok çok küçük boyutlarda sürekli titriyordu.

175)bu noktada daha önce yazdığım şu tweeti hatırlayın. (burda ayrı 
parantez açarak flood sahibinin bu konu ile alakalı başka bir flooduna yönlendireyim)

176)herşeyin özünde enerji olduğunu bilim yakın zamanda keşfetti, ancak spiritüel açıdan durum farklı. çünkü bazı dinlerin temelinde bu var.

177)mesela, budizm'de her şeyin temelinde enerji vardır. nirvanaya giden yolun en temeli “boşluk"tur, bu boşluğun özü ise enerjidir.

178)antik mısır’da da benzer durum var. mısırlılar, her şeyin temelinde "çekirdek" dedikleri titreyen şeyler olduğunu düşünürlerdi.

179)kabala’da da durum farklı değil. kabala inancının temelinde “ışık” vardır, ancak bildiğimiz anlamda değil, tanrı’nın "sınırsız ışığı"dır.

180)islam’da ise tasavvuf anlayışında benzer durum var. ibn-i arabi’nin her şeyin özü dediği cevher-i ferd, titreyen tel(sicim) ile aynıdır.

181)tasavvufa göre, cevher-i ferd ilk olarak herşeyin başı olan elif harfinde başlar, önce harfi, sonra kelimeyi ve kainatı oluşturur.

182)sicim teorisinin ortaya koyduğu bir diğer şey çok boyutlu evren. bu kısım aklın sınırlarını zorluyor ancak matematiksel olarak ispatlandı.

183)floodun bu kısmında, gelen istek üzerine enerji konusunu anlatacağım. ancak bunlar bilimsel olarak kanıtlanmadı.

184) sicim teorisinin 2.bölümünden (çoklu evrenler) önce anlatacağım şeyler, floodun doğrudan konusu ve bilimsel değil, ancak çok istek var.

185)meşhur bilim adamı nikola tesla şöyle demişti: evrenin sırlarını öğrenmek istersen herşeyi enerji, frekans ve titreşim olarak düşün!

186) tesla’ya göre evren büyük bir titreşimden (enerjiden) başka bir şey değildi ve bizler de bu titreşimin küçük birer yansımalarıydık

187) ve biz dahil canlı cansız her şey, düşüncemiz bile bir tür enerjiydi (telepati?) ve her şeyin ama her şeyin özünde enerji vardı

188) tesla’nın bu düşüncesine benzer şekilde, insanın ve evrenin bir tür enerji olduğunu farklı inançlar farklı tanımlamalarla anlatmıştı.

189) buna göre, insan bedeninin çevresinde, sıradan insanların göremeyeceği bir tür enerji alanı ya da meşhur tabirle "aura" var!

190) üstelik aura sadece insanlarda değil, canlı cansız herşeyin etrafında var ama canlılardaki hareketli, cansızlardaki sabit.

191) bu enerji alanı ya da auranın ismi değişiyor. hintlilerde prana, çinlilerde çi, kabala’da nifiş diye geçiyor. biz ise "nur" diyoruz.

192) bazen resimlerde ya da betimlemelerde gördüğümüz insan başının üzerindeki "hale"nin temelinde bu var

193)yine resimlerde, kutsal kabul edilen insan bedeninin etrafındaki ışıklarda ve bizim "nur yüzlü" deyişimizin arkasında gerçekte bu var.

194)bu inançlara göre enerjiden oluşan insanın belli enerji merkezleri var.“çakra”yı duymuşsunuzdur: enerji merkezinin hint felsefindeki adı.

195)çakranın pek çok inançta farklı isimleri var. mesela tasavvuftaki karşılığı letaif. el, ayak, kalp gibi yerler çakra (letaif) noktası

196)bunlara göre çakraları görebilmek için normal insanların enerjisinden yüksek bi enerjiye sahip olmak gerekiyor(neler anlatıyorum böyle?)

197) flood asıl amacından başka yöne gidiyor, o yüzden bu kısmı burada bırakıp, daha sonra sicim teorisinin 2.kısmını anlatacağım...

198)flooda biraz ara verdiğimiz için önce kısa bir hatırlatma yapayım. sicim teorisine göre her şeyin özü titreyen çok küçük sicimlerdi.

199)yani katı sandığımız şeyler bile çok çok küçük boyutlarda, sürekli titreyen bir tür enerji yumağından (sicimden) oluşuyordu.

200)bu sicimlerin boyutu o kadar küçük ki, bir sicimin bir atomun büyüklüğüne oranı, bir atomun bütün güneş sistemi’ne olan oranına eşit!

201)ancak teorileriyle ilgili hesapta bir sorun vardı.çünkü evrenin 3+1(zaman) boyutlu olarak hesaba katılması durumunda, çözüm tıkanıyordu.

202)sicimlerden, sabun baloncuğunun zarı gibi düşünülebilecek membranlar oluşturuldu. teoriye göre bunlar çok boyutta varlık gösteriyorlardı.

203) çalışmalarda 4 boyuttan başka boyutların da olabileceği hesaba katıldı. 5,6,7 derken toplamda "11 boyutlu evren" çözümü sağlıyordu.

204)bu çözüme göre bildiğimiz, yaşadığımız ya da algıladığımız 4 boyutlu (3 boyut + zaman) evrenin dışında 7 boyut daha vardı (7 katlı gök?)

205)sağ-sol, aşağı-yukarı, ön-arka olarak bildiğimiz 3 boyut, zamanla birlikte 4 boyut vardı ama bilmediğimiz 7 boyut daha olduğu öğrenildi.

206)akıllara hemen şu soru geldi: "peki ama madem algıladığımızın dışında 7 boyut daha var, onları niçin algılayamıyoruz? "

207)bilim adamlarına göre büyük patlamanın ardından bizim bildiğimiz 4 boyut,kozmik büyüklüğe erişti ama kalan 7 boyut sicim boyutunda kaldı

208)ancak bu 7 boyut, sicim yumakları şeklinde tüm evrene dağıldı. yani yaşadığımız evren içinde algılayamadığımız diğer boyutlar vardı.

209)bir boyuta gidebilmek için, daha üst bir boyuta gitmeye gerek vardı. yani 4.boyut olan zamanda yolculuk için, 5.boyuta çıkmak gerekiyor

210)böylece evrenin, 11 boyuttan oluşan, tüm herşeyin birbirine bir yapıyla bağlı olduğu kabul edildi ki, bu yapı da zardı(membran)

211)11.boyut, 1mm'nin trilyonda biri ölçüsünde 3 boyutlu dünyamızın her noktasında vardı. yanı başımızda ama algılayamadığımız bir evren

212)teoriye göre bizim evren de, sicimlerden meydana gelmiş 3 boyutlu bir zardı ve 11 boyutlu hiper uzayda baloncuk gibi hareket ediyordu

213)sicim teorisi, kuantum(mikro) ile kütle çekim(makro) teorilerini birleştirmişti, ancak kütle çekimi tam olarak açıklayamıyordu.

214)çünkü evrendeki 4 temel kuvvetten biri olan kütle çekim(yer çekimi), diğer kuvvetlere göre çok zayıftı ve neden olduğu bilinmiyordu.

215)bu sorunun cevabı sicim teorisinin temellerinde arandı ve sonunda bir çözüme ulaşıldı: "farklı evrenler" kütleçekimini zayıflatıyordu.

216)bir yandan algılayamadığımız 7 boyutun olduğunu öğrenmek, diğer yandan başka evrenlerin varlığını kabul etmek insanlar için zordu.

217)ancak matematiksel denklemler ve fiziksel yorumlar, kaçınılmaz olarak açığa çıkan bu gerçeğe işaret ediyordu: 11 boyutta çoklu evrenler.

218) fiziğin çoklu evrenler ya da paralel evrenler dediği gerçeğe, eskiler “evren içre evrenler” diye önceden işaret etmişlerdi.

219)teoriye göre bizim dışımızda çok sayıda evren var ve bunlar da bizim evren gibi sicimlerin oluşturduğu zarlardan(membranlardan) oluşuyor.

220)bu olayı, bir küvetteki baloncuklar gibi düşünün. çok sayıda farklı boyutlarda baloncuklar var, her bir baloncuk başka bir evren demek.

221)peki kaç tane evren var? bu sorunun net cevabı yok, ancak teoriye göre binlerce, milyonlarca hatta sonsuz sayıda paralel evren olabilir.

222)evrenimizde ışık hızını geçmek pratikte mümkün değil. ancak denklemlere göre bu hız aşıldığında kütle sanallaşıyor(soyutlaşıyor).

223)madde soyut olunca, enerji de soyut olacak, bu da o evrendeki kütle enerji tüketmeyecek, üretecek demekti (negatif entropi).

224)bunun anlamı, zaman oku tersine işlediği için bu evrenlerde zaman tersine akabilir ya da durmuş, yani sonsuz/ebedi olabilir demek.

225) evrenimizde yaşaması mümkün olmayan bu sanal(soyut) yapılar, diğer boyutlardaki başka evrenlerde varlık gösteriyor olabilir(takyonlar?)

226) yani maddenin, enerjinin, mekanın, uzayın ve zamanın bizimkine hiç ama hiç benzemediği evrenlerden (alemlerden) bahsediyoruz!

227)teoriye göre, bulunduğumuz evrenden diğer evrenlerin bulunduğu uzaya/evrene geçmek normal şartlarda mümkün değil.

228)benzer şekilde, yine normal şartlarda 11 boyutlu hiper uzaydaki diğer evrenlerle bizim iletişim kurmamız mümkün değil.

229)hawking’e göre beynimizdeki hiçbir şey, bir bütünden bağımsız olarak gerçekleşmiyor. çünkü her şey birbirine bağlı sicimlerden oluşuyor.

230)birinin kötü haberini daha bize söylenmeden hissetmek ya da bir şeyin daha gerçekleşmeden içimize doğması da aslında bununla ilgili.

231)bizim dünyamız ve evrenimiz de sicimlerden oluşuyor, diğer evrenler de ve hepsi 11 boyuttaki, süper bir sicim (büyük zar) içinde.

232)daha da ilginç olan diğer boyutlardaki tüm evrenlerin 11. boyuta doğru hareket ettiği ve 11.boyuttan diğer tüm evrenlerin görülebildiği.

233)yani boyutlardan bağımsız, soyut ya da somut olan ne varsa, her şey bir şeye doğru meyil ediyor ama bir şey zaten her şeyin içinde.

234)bu bölümü graudy’nin bir sözü ile bitirelim: “evren, gerçeğin dış ve görünen yüzüdür. gerçek ise evrenin iç ve görünmeyen yüzü...”

edit: bu edit kısmı sonrası duyarlı ekşi yazarlarının ufak tefek düzeltmeleridir..

mouse sanitary pad 107. madde ile ilgili der ki; firtina, alcak basinc merkezinin yuksek basincla sarmalanmasiyla olusuyor. yani birbirine zit guclerin etkilesimiyle firtina bulutlari olusuyor ve firtinaya neden olan da bu etki. 

demir adam konuyla ilgilenenler için ufak bir kitap önerisi var. alan lightman'ının bu kitabı.

himmet dayi ise 17. ve 18. maddelerle ilgili paradoks konusunda şöyle bir düzeltmesi var; ''galileo'nun görelilik prensibine göre "dış gözlemci tarafından hareket ettiği söylenen bir gemi üzerindeki bir kimse geminin hareketsiz olduğunu söyleyebilir." (ivmesiz hareketlerde geçerli tabii ki) çok yavaş bir hızla gardan ayrılan trende ilk anda içinde bulunduğun trenin mi yoksa yanda duran trenin mi hareket ettiğini algılayamamak gibi yani.

ikizler paradoksunda bu durumu ele alırsak, ikizlerden gemiye binip giden kardeş a, dünyada duran da b olsun. buna göre a gemiye binip sabit hızla dünyadan uzaklaşırken geminin camından dünyaya baktığında "dünya yüksek bir hızla benden uzaklaşıyor, öyleyse yüksek hızda ilerleyen dünyadaki kardeşim için zaman daha yavaş akmalı. dünyaya geri döndüğümde ben ona göre daha yaşlı olacağım" diyebilir. benzer şekilde b de "kareşim uzay gemisinde çok yüksek hızla ilerliyor, öyleyse döndüğünde ben ona göre daha yaşlı olacağım" diyebilir.

ikizlerin bir araya gelmediği durumda ikisi de kendisinin yaşlanacağı görüşünde olacaktır. paradoks budur.

bir araya geldiklerinde ise gerçekte hagisinin hızlandığını farkedebileceklerdir. aksi halde paradoks çökmeyecek.''

felixisuyardı ve spekülatif şeyler var dedi. onun uyarısınıda ekleme yapalım; 

"171 - stephen hawking sicim teorici değil, alakası yok. m teori ile de alakası yok. onlar üzerine söyledikleri sözler vardır ama kendisi o alanda değil. en büyük katkısı karadeliklerin buharlaşacağını öngörmesi. hawking ışıması diyorlar buna ve günümüzün en popüler alanlarından biri karadelik bilgi paradoksuna sebep olan bir mevzu. bunlardan hiç bahsetmemiş arkadaş. hawking'i günümüz fizikçileri bu buluşuyla tanıyor, sicimciler başkaları. 

91- 93 : ışınlama olmayacak. evet, bilgi ışınlanabiliyor ama dna ışınlanması vs denmiş, tamamen uydurma. şurda detay var, fiziksel olarak madde ışınlanması imkansız: http://www.sciencemag.org/…ser-star-trek-here-s-why 
ayrıca ilk ışınlama deneyi 1993 yılında değil, 1997'de fotonlarla yapıldı. virüslerin ışınlanmaya çalışdığı da uydurma. 

61: "deney esnasında ilginç bir şey oldu" kısmı da uydurma. bunun öncesinde bahsedilen deney young çift yarık deneyi, ve kuantum teorisinden de eski. fakat bu "bişey oldu" kısmı çok sonra. 

71: masalı örnek de yanlış. çünkü bohr'un correspondence principle'ı var. masa biz bakmasak da orada aslında, tivitte denildiğinin aksine. çünkü çok yüksek kuantum sayılarla işlem yapıldığında kuantum fiziği kanunları klasik fiziğe yakınsıyor. bu yüzden masa var ve bir tane. biz bakmıyorsak yok demek saçmalık. "

kategori: pano


sonraki bilgi:      Avrupa ülkelerinde organ bağışı uçurumu

önceki bilgi:       enteresan bilgiler

 
 

Bu sayfaya 154  defa bakıldı


Bu internet sitesi kar amacı gütmemektedir. Bu içeriğin siteden kaldırılmasını istiyorsanız alttaki butonu kullanarak içeriğin kaldırılması için istekte bulunabilirsiniz.