Temelelektronik.info

Bilgiler > küçükken zamanın bir türlü geçmeyip yaşlandıkça hızlanması



küçükken zamanın bir türlü geçmeyip yaşlandıkça hızlanması

küçükken zamanın bir türlü geçmeyip yaşlandıkça turboya bağlaması tamamen beynimizin oynadığı bir oyun.

öncelikle şunu söyleyeyim, şimdiye kadar yaşamış en yaşlı kişi 1998 yılında 122 yaşında ölmüştür. tabii teknoloji ilerledikçe insan yaşamının uzadığına tanık oluyoruz. bilim adamları istatistiklere göre ilk 150 yaşına kadar yaşayacak insanın şu ana aramızda olduğunu söylüyor. tabii bu yazıyı okuyanlardan biri olma olasılığı düşük zira bu kişi muhtemelen 2010 ve sonrasında doğdu. şu anda dünya üzerinde 1800'lerde doğarak geçtiğimiz üç asıra da tanıklık etmiş sadece 5 kişi bulunuyor. bunlardan üçü amerikalı, biri japon ve biri de italyan. işin garibi hepsi de kadın. hatta dünyadaki yaşayan en yaşlı 70 kişinin tam 65'i kadın.

daha uzun bir ömür için yapmamız ve yapmamamız gereken birçok şey olabilir evet. ama ben burada konunun algılamayla ilgili kısmına değinmek istiyorum.

biz bir yaşındayken bir yıl bizim için hayatımızın %100’ü demekti. ama iki yaşına geldiğimizde bu ikinci yıl hayatımızın %50’si oldu. bir sonraki yıl %33’ü, sonraki yıl %25’i… bu şekilde devam eder ve biz 80 yaşına geldiğimizde, bir sene hayatımızın yaklaşık %1’ini temsil eder. beynimiz yaşadığımız zaman dilimlerini sürekli olarak yaşadığımız toplam zamanla kıyaslar durur. bu yüzden bir senemiz, yaşlandıkça daha çabuk geçiyor hissine kapılırız. beynimizin bir ilizyonu bu ama yaşamımızı doğrudan etkiliyor.

diğer yandan daha yoğun duygularla yaşadığımız anlar hafızamızda daha fazla yer eder. çünkü beynimiz heyecan verici deneyimler için daha fazla enerji harcayarak daha derin ve daha zengin anılar oluşturur. örneğin bir şeyi ilk defa yapıyorsak, bu beynimiz için yeni bir deneyimdir ve hiçbir detay atlanmadan her şeyiyle bu deneyim kaydedilir. aynı şey büyük korku yaşadığımız anlar için de geçerli. bu tip stresli anlarımızda beynimiz amigdalanın da işin içine girmesiyle hatıraları daha yoğun olarak kaydeder.

ve bilim adamlarına göre biz bir olay hakkında ne kadar çok şey hatırlıyorsak o bize o kadar yavaş geçer gibi görünür.

bu yüzden gençliğimizde bir türlü 18 yaşına gelemedik, ama 25'i geçtikten sonra her şey yokuş aşağı gider gibi geçmeye başladı. ilk seneleri düşünsenize beynimiz için her şey yepyeni. ilk defa bir dil öğreniyoruz, ilk defa bir insan görüyoruz, ilk defa yürüyoruz, öpülüyoruz, ağlıyoruz, gülüyoruz, oyun oynuyoruz... tüm bunları o kadar yoğun yaşıyoruz ki beynimiz tarafından çok fazla ve uzun süre hatırlanabiliyor. ama zaman ilerledikçe yeni deneyimlerimiz azalıyor, her gün aynı şeyleri yapmaya başlıyoruz, dolayısıyla beynimiz bunları detaylı kaydetmeye uğraşmıyor. sonra geri dönüp baktığımızda dünle geçen hafta hatta geçen ay arasında bir fark bulamıyoruz. bu demektir ki eğer hayatımızın çok hızlı bir şekilde akıp gitmesinden şikayetçiysek, bu uzun zamandır rutin bir hayatın içerisinde dönelip durduğumuz anlamına gelir.

peki ne yapmalı? ne güzel demiş into the wild çocuk: "insan ruhunun özü yeni deneyimlerden oluşur" diye. işten güçten fırsat bulduğumuz her anda yeni şeylere yönelmeliyiz. yeni yerler, görüp, daha önce yapmadığımız şeyler yapıp, yeni insanlarla tanışmalıyız. işte uzun ömürün sırrı. ya da sürekli olarak bizi korkutacak ve böylece amigdalayı aktif tutacak birine ihtiyacımız var.


sonraki bilgi:      Osmanlı Devleti Azınlık Nüfusu

önceki bilgi:       Ameliyat önlüklerinin yeşil olması

 
 

Bu sayfaya 139  defa bakıldı


Bu internet sitesi kar amacı gütmemektedir. Bu içeriğin siteden kaldırılmasını istiyorsanız alttaki butonu kullanarak içeriğin kaldırılması için istekte bulunabilirsiniz.