Temelelektronik.info

Bilgiler > Amin Maalouf - Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri'nden alıntılar



Amin Maalouf - Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri'nden alıntılar



1. Kudüs Yahudilerinin kaderi de aynı derecede korkunç olmuştur. Bunların çoğu, çarpışmanın ilk saatlerinde, kentin kuzeyinde bulunan mahallelerinin (Yahudi mahallesi) savunmasına katılmıştır. Fakat evlerine doğru çıkıntı yapan duvar cephesi çöküp, sarışın şövalyeler sokakları işgâl etmeye başlayınca, Yahudiler dehşete kapılmışlardır. Cemaatin tümü, atalardan yadigâr bir hareketle dua etmek üzere en büyük havrada toplanmıştır. Frenkler bunun üzerine bütün çıkışları kapatmış, sonra bu çıkışların etrafına odun yığıp ateşe vermişlerdir. Dışarı çıkmaya çalışanlar, civar sokaklarda öldürülmüşler, diğerleri canlı canlı yakılmıştır.
2. İbn Cübeyir, “vatan aşkından ötürü boyunduruk altına girmiş” bazı müslümanların, işgâl altındaki topraklarda yaşamayı kabul ettiklerini görmekten büyük bir kızgınlık duyacaktır. “Eğer oradan yalnızca geçmiyorsa, bir müslümanın kâfir bir kentte ikâmet etmesinin hiçbir bahanesi olamaz” diyecektir.
3. Konstantinopolis’te, İznik’ten yürüyerek üç gün uzaklıkta olan masalsı Bizans’ta hüküm süren odur. Bu yakınlık, genç sultanda karışık duyguları harekete geçirmektedir. Bütün göçebe savaşçılar gibi, fetih ve yağma düşü görmektedir. Bizans’ın
4. Kadınların en gençleri, Sultanın süvarileri tarafından emirlere dağıtılmak veya köle pazarlarında satılmak üzere kaldırılmışlardır. Herhalde yirmi bin kadar olan diğer Frenkler kılıçtan geçirilmişlerdir.
5. yeni askerler Boğaz’ı aşmaya cüret ederlerse, daha öncekiler gibi paramparça edileceklerdir. Sultana göre, o anın büyük sorunlarına, yani komşuları Türk sultanlarına karşı yürüttüğü amansız mücadeleye geri dönme zamanı gelmiştir.
6. Yağısıyan’ın oğlu Şam’da cihaddan söz etmiştir. Fakat XI. yüzyıl Suriye’sinde cihad, zor duruma düşen hükümdarların ortaya attıkları bir slogandan ibarettir.
7. Antakya’nın efendisi, tıpkı bölgenin diğer bütün emirleri gibi, tavır takınmak zorunda kalmıştır. Eğer kaybedenin yanında yer almışsa, onu ölüm veya en azından hapishane beklemektedir. Eğer şansı yaver gidip de kazanan tarafı tutmuşsa, bir süre zaferinin tadını çıkartmakta, ödül olarak birkaç güzel esir kadın verilmekte, sonra kendini hayatını tehlikeye soktuğu yeni bir çatışmanın içinde bulmaktadır. Bu işi sürdürebilmek için doğru ata oynamak ve hep aynı ata oynamakta inat etmemek gerekir. Her hata ölüme götürür ve yatağında ölen çok az emir vardır.
8. Yağmur aralıksız yağarken, Suriyelilerin Antakya’ya taktıkları bayağı “sidikli” lâkabını doğrulamaktadır.
9. bu arada yer sarsıntıları hep devam etmektedir. Bölge insanları buna alışkındırlar, ama Frenkler dehşete kapılmaktadırlar; tanrısal bir cezaya uğradıkları inancıyla gök-
10. ler katına yalvarmak üzere toplandıklarında, dualarının meydana getirdiği büyük gürültü şehirden bile duyulmaktadır. Yüce Tanrının öfkesini yatıştırmak için, fahişeleri kamplarından kovmaya, meyhaneleri kapatmaya ve kumarı yasaklamaya karar verdikleri söylenmektedir. Komutanlar dahil olmak üzere, askerden kaçmalar çoğalmıştır.
11. Maara’nın iftihar ettiği şey, Arap edebiyatının en büyüklerinden biri olan, 1057’de ölmüş bulunan Ebuulâ el-Maari’nin doğduğu yer olmaktı. Özgür düşünceli biri olan bu kör şair, yasaklara aldırmadan döneminin adetlerine saldırmaya cüret etmişti. Şunu yazmak için cesaret gerekirdi: Dünyada yaşayanlar ikiye ayrılır, Beyni olup dini olmayanlar, Ve dini olup beyni olmayanlar.
12. Frenk kronikçisi Albert d’Aix’in bir cümlesi, bu konudaki dehşeti emsalsiz bir şekilde göstermektedir: Bizimkiler yalnızca öldürülmüş Türk ve Müslümanları değil, köpekleri de yemekten iğrenmiyorlardı!
13. Ve istilacılar, arkalarında dumanı tüten yıkıntılardan başka bir şey bırakmayarak güney yönündeki yürüyüşlerine tekrar koyulduklarında, Suriyeli emirler onlara iyi niyetlerini kanıtlamak üzere bir sürü armağan götüren ve ihtiyaç duyacakları yardımı yapmayı öneren elçiler göndermekte acele etmektedirler.
14. Kale, 1099 Şubatında birçok gün için Frenklerin genel karargâhı olmuştur. Burada hesapları alt üst eden bir gösteriye tanık olunmuştur. Bütün komşu kentlerden, hatta bazı köylerden, peşlerinde altın, kumaş, erzak yüklü katırlar olan heyetler gelmektedir. Suriye’nin siyasal parçalanmışlığı öylesine bir boyuttadır ki, her kasaba bağımsız bir emirlik gibi hareket etmektedir. Herkes, istilacıdan korunmak ve onunla anlaşmaya varabilmek için ancak kendi güçlerine güvenebileceğini bilmektedir.
15. Yerel bir atasözü, kıramadığın eli öp ve tanrıya onu kırması için dua et demektedir.
16. İbn el-Kalanissi, Temmuzda orduların başkomutanı emir-ül ümera el-Efdal’in kalabalık bir ordunun başında Mısır’dan ayrıldığı ve Artukoğlu Sökmen ve İlgazi beylerin bulunduğu Kudüs’ü kuşattığı haber verildi. Kente saldırdı ve mancınık bataryalarını harekete geçirdi. Kenti yöneten iki Türk kardeş, Kürboğa’nın talihsiz seferine katıldıkları ku-
17. zeyden daha yeni dönmüşlerdi. Kent, kırk günlük bir kuşatmadan sonra düştü. El-Efdal iki emire cömertçe davrandı ve onları maiyetleriyle birlikte serbest bıraktı, diye aktarmaktadır.
18. Böylesine birşeyi önlemek üzere, Fahrülmülk hiçbir şeyden utanç duymamaktadır. Baudouin’in Beyrut’a sonra da Kudüs’e giderken Trablusşam’a yaklaştığını öğrenince, ona şarap, bal, ekmek, et ve altın ile gümüşten değerli hediyeler yollamış, ayrıca onunla özel olarak konuşmakta ısrar eden habercisi aracılığıyla, onu Dukak’ın kurduğu pusudan haberdar etmiş ve bunun yanı sıra Şam birliklerinin düzeni hakkında çok sayıda ayrıntı sağlamış ve en iyi taktiğin ne olması gerektiği konusunda önerilerde bulunmuştur. Beklenmedik olduğu kadar değerli de olan işbirliğinden ötürü kadıya teşekkür eden Frenk önderi, Nehrülkelb’e doğru yoluna devam etmiştir.

Amin Maalouf - Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri


sonraki bilgi:      Yaban Kitabından Alıntılar

önceki bilgi:       Marquis de Sade'den Alıntılar

 
 

Bu sayfaya 10  defa bakıldı


Bu internet sitesi kar amacı gütmemektedir. Bu içeriğin siteden kaldırılmasını istiyorsanız alttaki butonu kullanarak içeriğin kaldırılması için istekte bulunabilirsiniz.