Bilgiler > Yanlışlıkla 30 bin kişinin ölümüne neden olmak
Yanlışlıkla 30 bin kişinin ölümüne neden olmak
tamamen sağlıklı bir bebek uyumak için yatağına yatırılır ve uykusunda ölür. o güne kadar bu şekilde ölen 7000 kadar bebek kayda geçmiştir ve hiç birinin sebebi bulunamamıştır. doktorlar artık bir çözüm bulmak için çocuğa otopsi yapmaya karar verirler.
akciğerleri normaldir, kalbi normaldir, mide, böbrek, karaciğer... her şey normaldir. sıra boğazına bakmaya gelir ve bingo! çocuğun timüs bezleri doktorların daha önce gördüklerinden çok daha büyüktür. bu bezler nefes borusuna çok yakın olduğu için doktorlar hiç de mantıksız olmayan bir teşhis koyarlar; çocuk uykusunda yüzüstü dönmüştür, olması gerekenden büyük olan timüs bezleri nefes borusuna baskı yapmış ve çocuğun boğulmasına sebep olmuştur. hatta bu sendroma bir isim bile koyarlar status thymicolymphaticus. 1920'lerde tüm pediatrik kitaplarda kendine yer etmiş olan bu teşhis, tıp tarihinin en büyük yanlışlıklarından biri olarak tarihe geçecektir.
tabi doktorlar hastalığı buldukları için bir de tedavi geliştirmekte geç kalmazlar. timüs bezlerini küçültmek için boğaza radyoterapi uygulamak...çok mantıklı bir çözümdür. çocukların boğazına trilyonlarca radyoaktif partikül ile banyo yaptırmak...hatta bu tedavi şekli literatüre girer ve aileler çocuklarının timüs bezlerini küçültmek için akın akın hastanelere giderler. binlerce çocuk radyasyona maruz kalır ama tedavi işe yarar, timüs bezleri küçülür.
bu çocuklardan 30000 kadarı ise yetişkinliklerinde tiroid kanserinden ölürler.
doktorlar nasıl bu kadar yanlış bir tedavi uygulayabilmişlerdir? öncelikle bu olaylar radyoaktivitenin yeni keşfedildiği döneme denk gelir ve zararlarıyla alakalı herhangi bir veri yoktur. hatta radyasyon her yerde saçmasapan amaçlarla kullanılmaktadır. mesela bir ayakkabı dükkanına gidip, ayağınızın röntgenini çektirebiliyordunuz. kısaca bu ölümlerde radyasyonun etkisi yadsınamasa da o dönemin şartları bunu gerektiriyordu.
yapılan yanlışlık aslında 200 yıl öncesine, radyasyondan ya da başka bir çok şeyden daha öncesine.
amerika'da modern tıp okullarının ve tıp öğrencilerinin ilk ortaya çıktığı yıllarda bir talep ortaya çıktı; kadavra. hatta amacı tıp okullarına kadavra sağlamak olan bir meslek bile ortaya çıktı ki adına resurrectionist (diriltici) denirdi. gece vakti mezarlıklara girip yeni gömülmüş cesetleri çalıp okullara açık arttırmayla satarlardı. tabi mezardan ceset çıkarmak kolay bir iş değildi bu yüzden yüzeye en yakın gömülen cesetleri almak her zaman vakit kazandırırdı. zenginler kendilerini dirilticilerden korumak için özel tabutlarda ve mümkün olduğunca derine gömülürken fakir mezarları savunmasızdı.
bunun ölen çocuklarla ne alakası var diyorsunu biliyorum ama sona yaklaştık, sabredin.
bir süre sonra halk, sevdiklerinin sürekli mezarlarından kaçırılmasına tepki gösterdi ve isyanlar başladı. yakalanan dirilticiler öldürüldü hatta yakıldı. buna sessiz kalamayan hükümetler bazı kanunlar çıkardılar, mezar kazmayı yasadışı hale getirdiler ve dediler ki, sahipsiz, bakımevlerinde, fakir sığınaklarında ölen herkesin cesedi okullara bağışlanacak.
mezar kazıcılığı sona erdi fakat şimdi de okullara gönderilen cesetlerin tamamı yine fakirlerden oluşuyordu.
bu düzenden herkes memnunken 1936 yılında bir doktor fakir olmanın vücutta bir takım etkilerinin olduğunu iddia etti. eğer fakirseniz ailenizi nasıl geçindireceğiniz, ne yiyeceğiniz, başınızı nereye sokacağınız gibi dertler ile boğuşursunuz, bir diğer deyişle stres altındasınızdır. bağışıklık sisteminiz zayıf düşer.
ve bilin bakalım timüs bezleri hangi sistemin bir parçasıdır? evet bağışıklık sisteminin.
stres altında olan insanların timüz bezleri zamanla küçülür.
200 yıl boyunca doktorlar fakir çocukların kadavraları üzerinde çalıştılar, onların organlarını gördüler ve normal hallerinin bu olduğunu düşündüler.
aslında uykusunda ölen bebeğin timüs bezleri normal boyuttaydı, doktorlar ise daha önce normal bir timüs bezi görmemişlerdi.
neredeyse 30000 kişinin ölümüne sebep olan bir teşhis, zenginin ölüsünün bile fakirden daha ayrıcalıklı olduğu bir düzenin sonucuydu.
***