Mısır Piramitleri
mısır piramitleri nedir?
eski mısırlılar ölümden sonraki yaşama inanırlardı. inanışa göre, bir tanrı kral olarak firavunlar, öldükten sonra gökyüzüne yükselecek ve burada diğer tanrılar arasındaki yaşamlarına başlayacaklardı. bu nedenle öldükten sonraki yaşamlarında kullanmak istedikleri eşyalarını, kölelerini, eşlerini hatta yiyecek ve içeceklerini de beraberlerinde gömmek istiyorlardı. piramitler, onları ölümden sonraki yaşama ulaştıracak yapılar olarak düşünülüyordu.
piramitleri kim yaptı?
günümüzde popüler olmak isteyen kimi insanlara göre piramitlerin yapımı neredeyse imkânsız. deniyor ki, böylesine görkemli bir yapıyı inşa etmek için insan emeği yeterli değildir ve bunu mutlaka uzaydan gelmiş ziyaretçiler yapmış olmalıdır. ileri sürülen bu savlara gülmemek elde değil. evrende var olması olası zeki canlı türlerinden birinin uzayda yolculuk yapıp gezegenimize ulaşması neredeyse olanaksız. böyle bir olasılığın gerçekleştiğini varsaysak bile, o kadar uzak bir yoldan gelen ziyaretçiler başka işleri bırakıp piramit yapmaya koyulacak değillerdir. uzay boşluğunu geçmeye yetecek teknolojiye sahip bir uygarlığın betonarmeden, çelik konstrüksiyondan habersiz olduğunu düşünmek komik. kaldı ki mükemmel olduğu söylenen keops piramidine kadar yapılan kusurlu piramitler de gösteriyor ki bu süreç aslında deneme yanılma yöntemiyle öğrenilen ve her seferinde kusurlarından arındırılan bir yöntem. zoser’in mastabasını yapan ve bilinen ilk mimarın adı imhotep’ti. onun ardılları da piramitleri giderek daha düzgün bir hale getirdiler. inşaat sırasında binlerce mısırlı çalıştı. önceleri yalnızca kölelerin emeğinin kullanıldığı düşünülüyordu, kazıbilimcilerin çalışmaları, yalnızca kölelerin değil, aynı zamanda özgür mısırlı işçilerin de piramitlerin yapımında çalıştığını ortaya koyuyor.
piramitler nerededir ve kimler için yapılmıştır?
mısırda çeşitli dönemlerde yapılmış irili ufaklı çok sayıda piramit var. bunların bir kısmı firavunlar için değil yüksek rütbeli görevliler, zengin asiller için yapılmıştı. bununla birlikte en büyük ve bilinen birkaç tanesi firavunlar için yapılmıştı. bunların ilki firavun zoser’in mastabası ya da diğer bir deyişle basamaklı piramidiydi. zoser’inki gibi mastabalarda, tuğla ya da taş kullanarak basamaklı tepecikler yapılmıştı. bu mastabalar zamanla geliştirilip, şekillerindeki kusursuzluk arttıkça piramide dönüşmeye başladılar. firavun zoser için sakkara’da yapılan basamaklı piramidin ardından firavun snefru, şekli düzgün olmayan piramitler yaptırmıştı. yapılar zamanla kusurlarından daha da arındırılıyordu. en sonunda gize’deki dev yapılar ortaya çıktı. bunlar “eski krallık” denen dönemde, mö 2686-2136 yılları arasında hüküm süren üçüncü ve dördüncü hanedan üyesi firavunlar için yapılmıştı. bilinen en ünlü piramitler, keops, kefren ve mikerinos’a aitti.
piramitler nasıl yapıldı?
firavun hufu’nun, ya da yunanlıların ona verdiği adla, keops’un piramidi 5 hektarlık bir tabana oturuyordu ve yüksekliği 146 metreden fazlaydı. herodot’a göre hazırlık çalışmaları için on yıl, binlerce tonluk taş kütleleri yerleştirmek için de yirmi yıl gerekmişti. bu taş bloklar eğik düzeylerden ve halatlara koşulmuş işçilerce çekilen tahta araçlardan yararlanılarak yerlerine konulmuşlardı. bu taş bloklar taş ocaklarından nehir yoluyla gemilerle, ya da kızaklar yardımıyla karadan taşınırlardı. piramitlerde firavunun ölümden sonraki yaşamında gerek duyabileceği eşyalar da bulunurdu. bu değerli eşyalar onun öbür dünyada da alışkanlıklarını değiştirmeden sürdürmesi içindi. piramitler dünyanın yaratılışı söylencesindeki kaostan çıkan ilk tümseği simgeliyordu. tepelerinde mısır’a ışık ve yaşam getiren güneş gibi parlayan, altın renginde çıkıntılar vardı.
her firavunun piramidi var m?
hayır. piramitleri ağırlıklı olarak eski krallık olarak anılan dönemde yaşamış firavunlar yaptırmışlardı. bütün önlemlere karşın mezar soyguncularının önüne geçilemiyordu. firavunların kutsallığına bile saygı göstermeyen hırsızlardan korumak için mezarların gizli bir yere yapılmasına karar verildi. bugün “krallar vadisi” olarak bilinen luksor yakınlarındaki bir vadide firavunların mezarları inşa edildi. krallar vadisinde 30’dan fazla firavunun mezarı bulunuyor. buna karşın bu bölgenin korunması da mümkün olmamış, kazıbilimciler buraya ulaştığı dönemde çoktan soyulmuşlardı. kazıbilimcilerin dokunulmamış olarak buldukları tek mezarsa firavun tutankamon’un mezarıydı. ingiliz kazıbilimci howard carter’ın bulduğu ve günümüz dünyasında çok bilinen firavunlardan biri olan tutankamon’un mezarı, bir tepeye mezar odaları kazılarak yapılmıştı. carter mezara girdiğinde birbirine bağlı dört oda olduğunu gördü. bulgular onun mezarının bile bir “ziyarete” uğradığını, ama hazinelerinin yerinde olduğunu gösteriyor. tutankamon çok genç yaşta ölmüş önemsiz bir firavundu. kazıbilimciler buradan yola çıkarak eğer soyulmamış olsalardı diğer firavunların mezar odalarının çok daha zengin buluntular içereceği görüşünde.
firavunun laneti nedir?
batı dünyasında firavun tutankamon’un mezarının bulunması geniş ölçüde yankılanmıştı. öyle ki carter’in bu buluşu yalnızca meslektaşlarınca değil, her kesimden insan tarafından öğrenilmişti. bunda gazete, fotoğraf ve yayına yeni başlayan radyo programlarının da etkisi oldu. dünyanın ilgisini üzerine çeken böylesi bir olayın gazetelerde haber olarak geniş yer tutması doğal. ne var ki, gazeteler haberlerini çoğunlukla bilim adamlarıyla yaptıkları görüşmelere göre değil, sansasyonel olaylardan yola çıkarak yazıyorlardı. 1930’lu yıllara dek gazetelerde yer alan “firavunun laneti” haberleri böyle bir sansasyon uyandıracağı düşünülerek başlatılmış olabilir. bunun yanı sıra tutankamon’un mezarını ortaya çıkaran grupta yer alan lord carnavon’un bu tarihten kısa bir süre sonra sivrisinek sokması sonucu aniden ölmesi, bu tür haberleri körüklemiş olabilir. “ölüm, firavunun rahatını bozana hızlı kanatlarla gelecektir!” tutankamon’un mezarında yazılı olduğu söylenen lanet rivayete göre böyleydi. gazetelerden biri bir gün carter’ın da öldüğünü yazdığında, bilim adamı artık dayanamamıştı. basına öfkeyle bunun gerçek olmadığını duyurdu; ölen kendisi değildi ve olay yalnızca isim benzerliğinden ibaretti.
carter’ı kızdırıp öfkeli bir açıklama yapmasına neden olan lanet aslında yoktu, hiç olmamıştı. mısır geleneklerinde yaşayanlar için böyle bir lanet yazma geleneği yoktu, tersine mezarların duvarlarına ölünün hayattayken yaptığı işler yazılır ve insanların onun arkasından dindarca hayır dualar etmesi istenirdi. firavunun laneti o dönemin “magazin” gazeteciliğinin uydurmasından başka bir şey değildi.
peki neden piramit?
firavunların yaşamlarının sonunda göğe yükselip diğer tanrılar yanındaki yerlerini alacakları düşünülüyordu. bunun yanında devasa büyüklükler, firavunun görkemine yakışır nitelikteydi. göğe yakın olması ve görkemli görünmesi için piramitlerin çok yüksek olması gerekiyordu. günümüzdeki modern mimari tekniklerinin ve malzemelerinin o dönemlerde olmamasından ötürü yüksek bir bina yapmanın temel koşulu, yapının geniş bir tabana ulaşmasıydı. böylece gittikçe daralarak yükselen binanın, ağırlığıyla üzerine çökmesi engelleniyor, binanın dengeli olması sağlanıyordu. modern mimaride kullanılan çelik ve beton gibi malzemeler, günümüzde bu sorunu çözüyor ve gökdelenler gibi ince uzun binalar yapabiliyoruz.
madem elimizdeki teknoloji o kadar ileri, neden piramitlerin bir benzerini bugün yapamıyoruz?
bugünkü bilim ve teknolojinin bunu gerçekleştiremeyecek olması düşüncesi gerçekçi değil. bugün keops piramidi ayarında görkemli bir piramit yapılmamasının nedeni çok pahalı olması. bir mezar olarak yığma taştan piramit biçiminde bir bina yapılmasının hiç de ekonomik olmadığını söyleyebiliriz. eski mısır’da firavuna tanrı gibi tapılırdı ve onun bir sözüyle ülkenin bütün kaynakları seferber edilirdi. bugün mümkün olmayan, insan kaynaklarının ve paranın on yıllarca böyle bir işe aktarılmasıdır.
kirletilmiş su birkaç gün piramitin içinde bekletilirse kirden arınmış olur. bitkiler, piramitin içinde daha çabuk büyürler. piramit içine bırakılan su, 5 hafta süre ile bekletildikten sonra yüz losyonu olarak kullanılabilir. kesik, yanık, sıyrık gibi yaralar piramitlerin içinde daha çabuk iyileşme gösterir… bu gibi savların gerçeklik değeri nedir?
bu gibi savların hiçbir gerçeklik değeri yok. yapılan deneyler gösteriyor ki piramidin içinde doğaüstü bir gelişme yaşanmıyor. piramitin dışındaki dünyada işleyen doğa kanunları içinde de geçerli.
çöp bidonu içindeki yemek artıkları hiç koku yaymadan piramit içinde mumyalaşır mı?
bu sav bütün piramitler için değil yalnızca mısır’da, çölde yer alan piramitler için geçerlidir. bir organizmanın çürüyüp, kötü kokular çıkarmasına neden olan şey mikroorganizmalardır. çetin çöl şartlarında mikroorganizmaların bile yaşamakta güçlük çektiği görülür. öyle ki eski mısır’da çok fakir oldukları için hiçbir işlem yapmadan kuma gömülen insanların bedenleri mumyalaşmış biçimde günümüze ulaşmıştır. bunun doğaüstü bir yanı yoktur.
mısır piramitleriyle güney amerika piramitleri arasında bir ilişki var mı?
biçimlerinin piramit olması dışında hiçbir ilişki yok. güney amerika kültürlerinde güneş, saygı gösterilen, tanrı gibi tapılan bir varlıktı. rahipler ibadet ederken güneş’e en yakın yere kurdukları sunakta kurbanlar sunarlardı. güneşe yakın olabilmek için yüksek yapılar inşa edilmişti. eski çağlarda taş yığma yöntemiyle yapılabilecek en yüksek bina biçimi piramitti. bu zorunluluktan dolayı, geçmişte dünyanın farklı yerlerinde yer alan yüksek binalar hep piramit biçimde yapıldı.
kaynak: bilim ve teknik (bkz: gökhan tok)
***