Pusu Nasıl Kurulur?
1990'lı yıllarda güneydoğu'da bir eğitim görevi...
90’lı yıllar, gerçekten güneydoğu anadolu bölgesi’nde herkes için çok zorlu şartların bulunduğu yıllardı.
bölgedeki birliklerin teçhizat, malzeme ve personel anlamında sıkıntılı olduğu dönemlerdi.
tsk, bir taraftan terörle mücadele kapsamında yeni silah, ekipman temin etmeye çalışırken personelinin mücadele seviyesini de özel eğitimlerle yukarı doğru çıkarmaya çalışıyordu.
öğrenilenler kurslarla diğer personele aktarılıyordu. bu eğitimler sırasında daha sonra özel kuvvetler’de çok önemli yere gelecek bir komutanla o günlerde tanışmıştım. belki bu tanışma daha sonraki hayatımı da etkileyecekti.
komutan, hepimiz subay ve astsubaylardan oluşan bir ekip olmamıza rağmen bizleri, ne bilip bilmediğimiz konusunu anlamak için arazide bir noktaya gönderdi.
dedi ki; “bir noktaya gidin, orada bizim geçişimiz sırasında bize pusu kurun, aynen güneydoğu’da yapılanlar gibi”...
çoğumuz bunlarla ilgili çok fazlasıyla eğitim almıştık. “ne olabilir ki” diye düşünerek hepimiz gittik. sayımız nereden bakarsanız bakın onlarcaydı.
her kafadan bir ses çıktı, en sonunda bir noktayı belirledik. başımızdaki en üst rütbeli şahıs, tabii ki orada da ağırlığını göstererek bir kısmımızı tepenin üzerinde emniyet almak için, diğerlerini de tepenin alt kısımlarına doğru yerleştirdi.
hemen altımızdan bir dere yatağı geçiyordu. dere yatağına yaklaşık 100 metrelik bir mesafede duruyorduk. hava kararmak üzereyken bizi bölgeye gönderen komutan yanımıza geldi.
dedi ki; “pusu atamamışsınız”... hepimiz şaşırmıştık!
“siz” dedi, “şu anda yaptığınızla pusu atmamış, kendinizi emniyete almışsınız. gelin size pusu nasıl atılır, göstereyim”...
bizi aldı, o 100 metrelik mesafeyi aşağıya doğru bizimle beraber yürümeye başladı. hepimiz ona bakıyorduk, nerede duracak diye. 90 metre devam, 80 metre devam, 30 metre devam, 20 devam derken dere yatağının içine girmiştik. döndü tabancasını çıkarttı, eğitim için gelen diğer gruptan kişinin önünden geçmesini istedi.
tam önünden geçerken silahını önünden geçen kişinin kafasının yakınına kadar getirdi. “pusu budur” dedi.
“yaptığınız görevi icra ederken yüzde 100 başarı için çalışırsınız. 100 metreden gece karanlığında neyi vuracağınızı zannediyorsunuz” diye devam etti.
yıllar yıllar yıllar geçti. aldığımız birçok eğitimi arazide uyguladık.
daha sonra 16 temmuz saat 02.00'de, özel kuvvetler komutanı zekai aksakallı paşa karargahta en güvendiği askerleden ömer halisdemir’e telefonla şu talimatı verdi:
“20 yıllık birlikteliğimize dayanarak sana tarihi bir görev veriyorum. tuğgeneral semih terzi darbeci bir haindir. vatan ve millet adına semih terzi’yi öldür. bunun sonunda şehadet var. hakkını helal et.”
ahizenin karşısında hiç beklemeden verilen yanıt ise; “hakkım helal olsun. emredersiniz. başüstüne.”
ömer halisdemir bu emri aldığında aynen yıllar, yıllar önce aldığımız eğitimin bire bir aynısını yaptı.
semih terzi’nin hava alayı’ndan helikopterle geldiğini anlayınca pistin yakınına gitti.
semih terzi , personelin arasında helikopterden indi. sağında ve solunda tam teçhizatlı personel vardı. aralarında yürüyordu. ömer halisdemir o mesafeden de ateş edebilirdi kendisine. ama tabancasını çekti, hızlı adımlarla grubun arasına daldı, aynı bize eğitimde verildiği gibi, baş mesafesine kadar gelip tabancasının tetiğine iki kez bastı.
bize demişlerdi ya; “kendinizi mi koruyorsunuz, yoksa size verilen görevi mi yapacaksınız” diye, ömer halisdemir "özel kuvvetçi" olarak yetiştirildi, "özel kuvvetçi" olarak görevini yaptı, "özel kuvvetçi" olarak şehadete gitti.
biz arkadaşın olarak sana, yaptıklarına ve yaşanan her şeye şehadet ederiz.
sen hem iyi bir insandın, hem iyi bir müslümandın, hem de iyi bir "özel kuvvetçi"ydin.
bazıları vardır yaşarken başkaları için ölüdür. bazıları vardır ölüyken, herkesten daha canlıdır.
sen ve senin gibi fedakârlar, bizim için şehadet şerbetini içenler, herkesten daha canlısınız.
kategori: pano
***